İNSAN NEDEN YAZMA GEREĞİ DUYAR
Yazı aslında tarih boyunca insanlar arasında gezinen bir ruh gibidir. Anadolu’da bir taş, Sarıkamış ormanlarında bir ağaç. Bugün rastgele bir taşa danışılsa kim bilir ne gerçeklerle karşılaşırız. Ya da bir ağaca. Bunun ne kadar absürt olduğunu düşünüyorsunuz öyle mi? Haklısınız. Yazılar da böyledir. Binlerce yıldan günümüze gelen ve gelirken o tarihlerden kalma hayal gücünü de getirirler. Bizlere mağarayı düşündüren, soyu tükenmiş hayvanları, bitkileri, yıkılan şehirleri ve aşkları düşündüren elbette yazılardır. Kimileri yazmayı bir kaçış olarak görür, kimileri ise duygularını dökmek. Peki insanlar yazı olmadan duygularını nasıl ifade ettiler? Arada geçen binlerce yıl neyi bir kaçış olarak gördüler? Sizler bu soruları okurken dahi aklınızdan birkaç fotoğraf karesi geçmiştir. Belki de şanslı olan bizleriz. Onlar hakkında bir şeyler bildiğimiz için.
Bu sebeple yazmak bir kaçış olmamalıdır. Yazmak, ne bir yere varmak ne de bir yerde kalmak… Aklımızın içinde gezinen düşünceler kadar gezgin olmalıdır. Bir şeyler yazmak istiyorsak elbette.